Suriye’deki iç savaş, sivillere yönelik şiddet, insan hakları ihlalleri, savaş suçları ve terör örgütlerinin desteklenmesi gibi nedenlerle Baas rejimine karşı alınan çeşitli yaptırım kararları, ülkedeki rejimin şiddeti durdurmasını ve reform sürecine yönelmesini amaçlamaktaydı.
Esed rejimini zayıflatmayı ve insan hakları ihlallerini cezalandırmayı amaçlayan bu yaptırımlar, aynı zamanda Suriye halkı üzerinde de büyük bir yük yarattı.
Batı ülkelerinin Suriye’ye uyguladıkları çeşitli kısıtlayıcı tedbirler, Esed rejiminin çöküşünün ardından anlamını da yitirmiş oldu.
Çok sayıda ülke ve uluslararası kuruluşlar tarafından alınan tedbirler, Suriye’nin ekonomik ve siyasi durumunu ciddi ölçüde etkilerken ülkenin yeniden kalkınması ve toparlanmasını da zorlaştırıyor.
Esed’in düşmesiyle yaptırımların geleceği üzerine tartışmalar yoğunlaşıyor.
Suriye, 1979’dan bu yana ABD’nin “teröre destek veren devletler listesi”nde
AA muhabirinin ABD Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığından derlediği bilgilere göre, ABD’nin Suriye’ye yönelik yaptırımları, Aralık 1979’da ülkenin “teröre destek veren devlet” ilan edilmesiyle başladı.
Bu durum, savunma ihracatı ve satışlarına yasağı, hem sivil hem de askeri olmak üzere çift kullanımlı ürünlerin ihracatına yönelik belirli kontrolleri ve çeşitli finansal kısıtlamaları beraberinde getirdi.
Mayıs 2004’te Suriye Hesap Verebilirlik ve Lübnan Egemenliğini Yeniden Tesis Etme Yasası’nı uygulayan ve Uluslararası Acil Ekonomik Güçler Yasası uyarınca ek önlemler içeren 13338 sayılı Başkanlık Kararnamesi’nin yayımlanmasıyla ek ithalat ve ihracat kontrolleri uygulamaya konuldu.
Suriye’de 2011’de iç savaşın patlak vermesiyle yaptırımlar çok daha kapsamlı hale geldi. Esed rejimine gelir sağlayan enerji ve finans sektörlerine yönelik ticaret yasakları, üst düzey yetkililerin mal varlıklarının dondurulması ve Amerikan şirketlerinin Suriye ile iş yapmasının engellenmesi, bu yaptırımların başlıca unsurları oldu.
Sezar Yasası ile yaptırımlar daha da genişledi
Eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından Aralık 2019’da imzalanan ve Haziran 2020’de yürürlüğe giren “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” (Caesar Syria Civilian Protection Act) ya da kısa adıyla “Sezar Yasası” yaptırımları daha da genişletti.
İsmini, 2014’te Esed rejiminin muhalifleri tuttuğu hapishanelerde işkenceyle öldürülen 11 bin tutukluya ait 55 bin fotoğrafı dünya basınına sızdıran askeri polisin kod adından alan yasa, sadece Esed rejimini değil yabancı kişi ve kuruluşları da hedefledi.
Esed rejimine daha fazla yüklenilmesi ve dünya sisteminden dışlanması, yasanın asıl hedefini oluşturdu.
ABD’nin Suriye yaptırımları, dünyanın en kapsamlı ekonomik kısıtlamaları arasında yer alıyor
ABD’nin Suriye’ye yönelik uyguladığı güncel yaptırımlar, silah ambargosu, varlık dondurma ve seyahat yasaklarını içeren 13894 Sayılı Başkanlık Emri kapsamında düzenleniyor.
Özellikle inşaat ve enerji sektörlerine uygulanan yaptırımlar, rejimin ekonomik olarak ayakta kalmasını daha da zorlaştırmayı amaçladı.
Esed rejiminin finansman kabiliyetini engellemek amacıyla hükümete uygulanan yaptırımların hedefinde Suriye Merkez Bankası da yer aldı.
Bugün ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımlar, dünyanın en kapsamlı ekonomik kısıtlamaları arasında bulunuyor.
Ekonomik kısıtlamalar, mal varlığı dondurmaları, sektör hedefli yaptırımlar, yabancı kişi ve kuruluşlara yaptırımlar, ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımların temel unsurlarını oluşturuyor.
Rejimin gelir kaynaklarının kesilmesi amacıyla enerji, inşaat ve bankacılık sektörlerine yönelik yaptırımlar, Sezar Yasası kapsamında yabancı bireyler ve şirketlere yönelik yaptırımlar bunların arasında yer alıyor.
Suriye’ye AB yaptırımları
AB ülkeleri de Baas rejiminin sivillere yönelik şiddet uygulamasını sonlandırmak, rejimi reform konusunda harekete geçirmek, insan hakları ihlallerini durdurmak ve barışçıl bir siyasi geçiş sürecini teşvik etmek için çok sayıda kısıtlayıcı tedbiri yürürlüğe koydu.
AB, Suriye’de şiddetin tırmanması ve “kabul edilemez” seviyedeki insan hakları ihlallerinin ardından Mayıs 2011’de Suriye’deki hükümet ve destekçileriyle tüm ikili işbirliklerini askıya aldı ve yaptırımlara başladı.
Suriye’ye yönelik çeşitli ekonomik yaptırımları hayata geçiren AB, silah ambargosunu uygulamaya koydu.
Suriye’den ham petrol ve petrol ürünleri ithalatı da yasaklanırken ülkenin petrol endüstrisine ve elektrik üretimindeki şirketlere yatırım yasağı getirildi.
Suriye Merkez Bankasının AB’deki varlıkları donduruldu. AB, Esed rejiminin baskı için kullanabileceği ekipman ve teknolojiler ile internet veya telefon iletişimlerinin takibi veya dinlenmesine yönelik teknolojilere ihracat kısıtlamaları uyguladı.
Suriye’nin kültürel mirasının parçası sayılabilecek ürünlerin ticareti yasaklanırken ülkeyle altın, kıymetli metaller ve elmas ticareti de yasak kapsamına alındı.
Ayrıca, Suriye’deki finans kuruluşlarının AB’de şube veya yan kuruluş açmasına izin verilmedi. Baas rejimi üzerinde baskı oluşturmayı ve ülkede değişiklik sağlamayı amaçlayan bu yaptırımların uzatılması kararı, en son 28 Mayıs 2024’te alındı. Her yıl yenilenen AB’nin Suriye yaptırımları, yeni bir karar alınmaması durumunda 1 Haziran 2025’te sona eriyor.
Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM), 2005 yılında Lübnan’ın Beyrut şehrinde 14 Şubat 2005’te gerçekleşen ve eski Lübnan Başbakanı Refik Hariri’nin öldüğü terör saldırısına karıştığından şüphelenilen kişilere seyahat yasağı ve mal varlıklarını dondurma yaptırımları getirdi. Suriye, bu saldırıyla bağlantısının olduğu tespit edildiği için BM yaptırımlarının hedefinde yer aldı.
AB’deki yaptırım tartışmaları
Suriye’de Baas rejiminin çöküşünden bu yana AB’de rejimi hedef alan yaptırımların kaldırılıp kaldırılmayacağı tartışmaları da yapılıyor.
Henüz net bir tutum belirleyemeyen AB ülkeleri, Şam’daki yeni yönetimden ülkedeki İran ve Rusya nüfuzunu sona erdirmesini bekliyor.
Açıkça zikredilmese de yaptırımları kaldırmanın bir koşulunun da bu olduğu değerlendiriliyor. AB, ayrıca Suriye’de kapsayıcı bir hükümet kurulmasını, ülkenin toprak bütünlüğüne ve azınlık haklarına saygı gösterilmesini talep ediyor.
Bu çerçevede AB, yaptırımların kalkmasında “adım adım” bir yaklaşımı benimsiyor. AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen de bu hafta Avrupa Parlamentosunda yaptığı konuşmada, Suriye’de yeni liderliğin attığı ilk adımlardan bazılarını cesaret verici olarak nitelendirmişti.
Von der Leyen, kapsayıcı bir hükümetin kurulması, azınlıkların korunması, terör örgütü DEAŞ’la mücadelenin devam etmesi gibi konuların gelecek süreçte önemli olacağını belirterek, “Desteği sürdüreceğiz ancak bunu erken iyileşme ve yeniden yapılanmaya yönelik yeni bir odaklanmayla yapacağız. Elektrik, su, temel altyapı ve daha fazlasından bahsediyoruz ancak bunun için adım adım bir yaklaşım izlenmesi gerekecek. Şam’daki yeni liderlik, eylemlerinin sözleriyle uyuştuğunu kanıtlamalı. Bu bağlamda, yeniden yapılanmayı kolaylaştırmak için sektörel yaptırımlarımızı da yeniden gözden geçirmeliyiz.” ifadelerini kullanmıştı.
Yaptırımların temel amacı rejimi zayıflatmak olsa da Suriye halkı üzerindeki etkileri daha derin
Suriye’ye yönelik yaptırımlarda gıda, ilaç ve insanı yardımlara yönelik bazı muafiyetler tanınsa da bu yardımların ulaştırılmasındaki bürokratik zorluklar, Suriye halkı üzerindeki etkilerin hafifletilmesini engelliyor.
Yaptırımların temel amacı rejimi zayıflatmak olsa da Suriye halkının üzerindeki etkilerinin çok daha derin olduğu görülüyor.
Enflasyonun kontrolden çıktığı, paranın değerinin hızla düştüğü ve işsizliğin tavan yaptığı ülkede temel ihtiyaçlara erişim, büyük ölçüde sınırlı olduğu dikkati çekiyor. Tıbbi malzeme ve gıda temini gibi konularda ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Uzmanlar, yaptırımların Suriye vatandaşlarına ağır yük bindirdiğini savunuyor.
Yaptırımların kaldırılması, Suriye’nin ekonomik toparlanmasını hızlandıracak
Esed’in devrilmesinin ardından Suriye’nin yeniden inşası uluslararası yardım gerektirirken bu noktada yaptırımlar konusundaki kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği belirtiliyor.
Suriye’ye uygulanan yaptırımların kalkmasının ülkeye çeşitli faydalarının olması bekleniyor. Yaptırımların kaldırılmasının Suriye’nin ekonomik toparlanmasını hızlandıracağına ve kalkınmasına yardımcı olacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Ayrıca, kısıtlayıcı tedbirlerin kaldırılması, insani yardımların daha kolay ulaştırılmasını sağlamakla birlikte, sivil halkın yaşam koşullarının iyileşmesine ve geri dönüşlerin hızlanmasına da katkı sunacağı belirtiliyor.